Çocuğunuz Sosyal Medya Bağımlısı Olabilir!

Teknolojinin gelişmesi ile beraber hayatımıza yeni hastalıklar girdi. Bunlardan en önemlisi de sosyal medya bağımlılığı. Sosyal medya bağımlılığı ve oyun bağımlılığından çocuklarımızı nasıl uzak tutabiliriz, nelere dikkat etmeliyiz, sizler için Çağlayan Dil ve Konuşma Danışmanlık Merkezi’nden Ergoterapist ve Psikolog Leyla AK yanıtladı.

Çocuğunuz Sosyal Medya Bağımlısı Olabilir!

Teknolojinin gelişmesi ile beraber hayatımıza yeni hastalıklar girdi. Bunlardan en önemlisi de sosyal medya bağımlılığı. Sosyal medya bağımlılığı ve oyun bağımlılığından çocuklarımızı nasıl uzak tutabiliriz, nelere dikkat etmeliyiz, sizler için Çağlayan Dil ve Konuşma Danışmanlık Merkezi’nden Ergoterapist ve Psikolog Leyla AK yanıtladı.

Çocuğunuz Sosyal Medya Bağımlısı Olabilir!
09 Ağustos 2021 - 18:35

Gençleri ve en çok anne- babaları ilgilendiren sosyal medya ve oyun bağımlılığı ile ilgili Ergoterapist ve Psikolog Leyla AK ile gerçekleştirdiğimiz röportajı umarız ki keyif ile okursunuz.

 Özel Haber: Yaren Çördük

-Leyla Hanım her geçen zaman sosyal medya ve oyun bağımlılığı ile ilgili araştırmaları daha sık görüyoruz. Siz de bu konular hakkında eğitiminiz var, peki ergoterapist nedir, psikologluktan ne farkı var?

AK: Ben hem uzman psikoloğum aynı zamanda Ergoterapistim uzmanlığımı  aile danışmanlığı üzerine Ege Üniversitesinde aldım. Ergoterapi bireylerin iyiliği, iyilik halini ve sağlık halini devam ettirebilmesi için günlük yaşamını düzenleyen bir sağlık meslek grubu  aslında. Türkiye'de de yeni yeni gelişen bir meslek grubu. Genelde Ergoterapide danışan profili, uyku sorunları, yeme sorunları, vücudunu fark edememe, hiperaktivite gibi bazı sorunlar ile geliyorlar. Günlük yaşamda çocuk rollerini yapamamaya başlıyor. Oyun oynayamıyor mesela çocuk, geç konuşmaya başlıyor ya da ergenlik sürecinde sınav kaygısını nasıl yürütmesine dair sorunları oluyor. Farkları ise şu; Ergoterapi biraz daha sağlık meslek grubu, psikoloji biraz daha sosyal bilimlere bağlı bir meslek grubu. Aslında iç içe geçmiş iki meslek dalı ile uğraşıyorum diyebilirim. Uzmanlığımı da aile danışmanlığı üzerine alınca hepsini biraz daha sentezlemiş oldu.

Genelde teknoloji sorunu ile teknoloji kullanımı fazla olmasından kaynaklı çıkan rahatsızlıklar dolayı gelen çocuklar oluyor yada ergenlik sürecinde meslek seçimlerinde özellikle gelen çocuk profilleri oluyor. 

-Mesleğinizi oldukça severek yapıyorsunuz, kliniğinizin dışında okullarda da çocuklar ile bir araya geliyormuşsunuz. Çocuklarla yaptığınız buluşmalarda ne gibi aktiviteler yapıyorsunuz? 

AK: Ortaokullara eğitim veriyorum. Çocuklar ile dışarıda buluştuğumda daha keyifli oluyor açıkçası, öğretmenleri bu olanakları sağlıyor. İzmirde Misak-ı Milli Ortaokulu’ndaki çocuklar ile kimi zaman buluşmalar düzenliyoruz. Dijital dünyanın bize ne zaman zarar verir gibi konular üzerine çocuklar ile konuşuyoruz. Çocuklar ile felsefe eğitimi aldım bu özellikle çocukların eleştirel düşünebilme becerisini destekleyen bir eğitim alanı. Bu sayede çocukların gelen bilgiyi nereden aldıklarını, o gelen bilgi gerçekten onun düşündüğü bilgi mi şeklinde eleştirel düşünme becerisini sağlayan bir destekleyici alan diyebilirim.

Çocuklar ile felsefe eğitime kesinlikle eklenmesi gereken bir nokta, çünkü çocuk  gelen bilgiyi sorgulamaya başlaması gerekiyor. Sosyal medyada o kadar fazla ki hatta bundan korkan çocuklar buraya geliyor. Mesela şuan günümüzde bir haftadır süren yangınlar var ve hepimizi bir hayli olumsuz etkiledi. Gerek maddi gerek manevi olarak fakat bunlardan etkilenenler sadece yetişkinler değil. Çocuklar da yangınlardan psikolojik olarak etkilendiler. Gelen bir danışanım ‘bizim de evimiz yanacak mı’ diye duyduğu kaygıdan dolayı geldi. Çocuklar yangını soyut olarak düşünemediği için yangın korkusu gelişiyor. Bazı şeyleri kısıtlamak gerekiyor. Çocuklar yangın görüntülerine maruz kaldığında korku gelişiyor ve sonrasında farklı noktalarda duygusal tepkiler yaratabiliyor.

-Her geçen gün sosyal medya ağları çoğalıyor. Bir uzman olarak çocuk ve ergenlerde daha sık görülen teknoloji ve bilgisayar bağımlılığı hakkındaki düşünceleriniz neler?

AK: Teknolojik araç diyoruz, orada araç kelimesini vurgulamak istiyorum. Biz nasıl kullanıyorsak o şekle giriyor açıkçası. Teknolojik araçlar çevremizde çok fazla ve ona göre kullanmamız gerekiyor aslında. Eğer bir sınır çizemiyorsak, bir güvenli alan oluşturamıyorsak  teknoloji noktasında bizim için bağımlılık geliştirme sınırına kadar gidebiliyor. Bağımlılığın biraz daha kelime anlamına da bakmak gerekiyor. Günlük yaşam rollerimizi yapmaya engel oluyorsa. Yemek yememize, uykumuza, okul başarımıza engel oluyorsa, zaman yönetimimizi  engelliyor ise bağımlılığa doğru gidiyor demektir. Burda en önemli sorun aillerde. 

Teknoloji araçlarını uygun bir sınırlandırma getirerek kullanmak önemli bir nokta. çocukların teknoloji kullanımında ebeveynlerinin onları desteklyeci ölçüde olmaları gerekiyor. Ebeveyn eğer bir saat diyorsa,çocuğun bu süre boyunca nerelere gireceğini biliyor olması lazım. O dünyaya neden girdi, hangi bilgi için girdi ve aldığı bilgiden sonra o odadan çıkıyor olması lazım 

-Sosyal medya kullanımı kısıtlanmadığında ve bu durum artık bir bağımlılığa dönüştüğünde ergen ve çocuklarda ne gibi sorunlar ortaya çıkıyor? En çok hangi problemler ile geliyorlar?

AK: En çok gelen el  becerisi sorunları, çocuklarda okuma ve yazma isteği olmuyor, sabırsızlık oluyor. Çünkü artık üç dakikalık videoyu bile izleyemiyoruz,onu bile hızlı geçiyoruz. Saniyeler içinde birçok noktada beynimiz uyarılıyor ve biz onu günlük yaşamda o uyarımızı verecek bir alanımız olmuyor. Çocuklarda bu noktada iletişim kurma becerilerinde büyük sıkıntılar oluyor bu da otomatik olarak öfke patlamalarına sebep oluyo. Buraya teknoloji bağımlılığı olarak gelen çok genç var fakat daha çok öfke sorunu ile geliyorlar. Aslında sorunun altında yatan biraz daha teknolojiyi doğru kullanmamaktan oluyor. Biz ebeveynlere hiç bir zaman teknoloji kullanımını ortadan kaldırın demiyoruz fakat 7 yaşa kadar ekren kullanımını kesinlikle tavsiye etmiyoruz. Ekren dendiğinde anne babalar genelde tablet, telefon anlıyor fakat buna televizyon da dahil. Belli yaşlara kadar kesinlikle ekran kullanımı tavsiye etmiyoruz. İleriki yaşlarda ise ebeveyn kontrolü ile bilgisayar, internet kullanımını tavsiye ediyoruz. Çocuklar sınırlandıkları zaman aslında güvende hissediyorlar, ebeveynler kısıtladıkları için kötü hissediyorlar fakat biraz daha sınır koyduğumuz takdirde onları güven içinde o ortama hazırlamış oluyoruz.

-Oyun ve teknoloji bağımlılığı olarak size danışmaya gelen yaş aralığı nedir? Bağımlılık problemini hangi yaş grubunda görüyoruz ve tedavi süreci nasıl izliyor?

AK: Teknoloji ve oyun bağımlılığı olarak daha çok ergenler geliyor. Çocuk grubuna erken yaşa bağlı olarak aileler biraz daha sınır koyabiliyorlar fakat ergenlerde daha yoğun görüyoruz. Bu da ergenlerin sosyal medyada duygularını yaşayabilecekleri, takdir edildikleri, beğenildikleri, kendilerini toplumsal olarak ifade ettikleri bir yer sosyal medya. Ergenlik zamanında anne babadan ziyade toplumun onları nasıl gördüğü daha çok etkiliyor. Eğer geldikleri nokta cidden bir oyun bağımlılığı noktası ise ilk etapta ilaç sonrasında ise psikoeğitim noktasında bunu nasıl yürütmeleri, bilinçli olarak nasıl kullanmaları gerektiğini konuşuyoruz.Teknoloji bağımlılığı aynı zamanda duygusal sorunlarda doğuruyor. Kaygı, öfke en önemli noktalardan, aynı zamanda istenilmeyen korkular gelişmeye başlıyor.

-Çağımızın en ünlü sosyal medya uygulamalarından olan ‘Tik Tok’ ve ‘İnstagram’ gençler ve çocuklar açısından da çok tercih edilen bir sosyal mecra. ‘Z’ kuşağında bu söz konusu uygulamaların nasıl bir etkisi var?

AK: Tik Tok, İnstagram gibi uygulamalarda çocuklar sosyalleşiyorlar. Öncelikle gençler burada sosyalleşirken gerçekten gördükleri gibi mi , gerçek hayat ile sanal hayat arasındaki fark açıldıkça çocukların duygu durumu ister istemez inişli çıkışlı olabiiliyor. Bu da farklı problemler doğurabiliyor. Çocukların gerçekten yaşadığı şeyleri yansıtıyor olması buradaki en önemli nokta. Sosyal medyada çok mükemmel hayatlar var ve oradaki tüm ergenler zengin ve sanki çabasız bir şekilde o hayatı yaşıyorlar. Sosyal medyanın ergenlerde yarattığı en önemli nokta sabırsızlık. Direkt o görüntülere maruz kaldıkları için aslında çabalamadan ,, uğraşmadan bu hayata sahip olmak istiyorlar.  Özellikle Tiktokerlerı, Youtuberları gördüklerinde buna daha çok özeniyorlar ve sanıyorlar ki emeksiz ve çabalamadan ulaşılmış bir nokta. Sadece hep öyle mükemmel yaşıyorlar sadece hep öyle mutlular ve öyle mükemmel hayatları varmış gibi sanıyorlar. O yüzden üzüntü ve acı gibi duyguları reddediyorlar. Sosyal medya ‘Z’ kuşağının sosyalleştiği bir alan olduğu için kullanmama gibi bir durum söz konusu değil fakat ebeveynler sosyal medya kullanırken çocuklarını destekler bir davranış içinde oldukları takdirde yine gözetimli bir şekilde kullanmış olacaklardır. Kesinlikle sosyal hayat ve gerçek hayat iki zıt uçta olmaması gerek, kesinlikle en önemli nokta bu. Sosyal medyada iken diğer günlük yaşam rollerini bırakmamaları gerekiyor. Gençlerin akademik başarısında düşüşler var ise veya hali hazırda bir hobisi var ve artık bundan zevk almıyorsa işte o noktada harekete geçilmeli çünkü artık sosyal medya tamamen kişiye haz vermeye başlamış demektir. Çünkü sosyal medya anlık hazlar veriyor, günlük yaşamda o şekilde anlık hazlar aldığımız bir alan çok yok. Sosyal medyadan aldığımız anlık haz artık günlük hayatta karşılanmadığı için bağımlılığı tetikliyor.

-Teknoloji ve sosyal medya bağımlılığı ile mücadele edebilmek adına ebeveynlere ne gibi bir rol düşüyor, neler yapmalılar?

AK: İlk olarak ebeveynler kendi teknoloji kullanımlarını kontrol etmesi gerekli. Günlük rollerini gerçekleştirdikten sonra mı sosyal medyaya giriyorlar ya da boş zamanlarında mı, ne sıklıkla kullanıyorlar, ebeveynler önce bu konuda kendilerine dikkat etmeli. Çocuklar aile büyüklerini rol model alıyorlar, her ne kadar ebeveynler tavsiye verselerde düzgün bir rol model olmadıkları sürece söyledikleri sözler çocuklar için bir anlam ifade etmiyor. Hani bir söz vardır ‘Duyarsam unuturum, görürsem hatırlarım, yaşarsam ve denersem onu artık davranışa dönüştürürüm’ diye o yüzden bu noktada ebeveynlerin rol model olması gerekir.

Çocukların teknolojik kullanımına ebeveynlerin dahil olması son derece önemli. Hangi uygulamalara hangi zamanlarda gireceklerine dair bir kısıtlama getirilmesi önemli. Çünkü bu kısıtlama çocukları güvende hissettirecek çünkü öteki halde başka insanların kısıtlamalarına maruz kalacaklar. Siber zorbalık dediğimiz bir kavram var, akran zorbalığını sanal ortamda almaya başlıyorlar. Bu zorbalıktan koruyabilmek için ebeveynlerin çocukların teknoloji kullanımlarına biraz daha dahil olması gerekiyor. Çocukların gerçek hayattaki aktivitelere katılımı teşvik edilmeli, ev içinde yapabilecekleri görevler verilmeli. Sofrayı beraber hazırlamak, toplamak gibi çocukları destekleyici, başarılı olabilecekleri ve gerçek hayattan soyutlanmasına izin verilmeyecek aktivitelerinde ayarlanması son derece önemli. Yasaklanma yerine kısıtlama olmalı bu konuda çünkü yasak çocuğu o davranışı yapmaya daha fazla itecektir. Aileler nasıl bilinçli kullanıcı olunur çocuğa bunu göstermelidirler.

- Ülkenin çeşitli yerlerinde süren yangın hepimizi çok etkiledi ve hala maddi ve manevi olarak izlerini taşıyoruz ve uzun bir süre taşıyacağız. Yangından en çok etkilenenler de çocuklar oldu. Bu gibi durumlarda çocukların psikolojisini koruyabilmek için ne gibi bir yol izlenmeli?

AK: Evet o konuda hepimizin ciğeri yandı ne yazık ki yangın bölgelerinde olanlar en çok etkilenenler oldu. Çocuklar açısından ise yangın ne demek önce bunu çocuklar ile konuşmak gerekiyor. Bir doğal afet olduğunu ve bazı noktalarda bizim elimizde olmadığını anlatmak ve bu konuyu paylaşmak gerekiyor. Ebeveynler üzülüyorsa üzüldüklerini çocuklara göstermeleri gerekiyor. O yangını çocuklar hiç bir şekilde duymasın demiyorum ve bu söz konu değil zaten. böyle konularda kimi zaman yalan yanlış haberle çok olabiliyor ya da cidden trajik görüntüler olabiliyor ki bu büyükleri bile etkiliyor. Bu noktada çocuklara üzüntümüzü göstermeliyiz, ‘çok üzüldüm’ diyebilmeliyiz, bu şekilde çocuğunda ‘ben üzüldüm’ diyebilmesi için teşvik etmiş oluyoruz. İnsanların eksik yaptığı aşamalardan kaynaklı olarak öfkelenebiliriz, ‘korumadık doğayı’ diye kendimizi suçlu da hissediyor olabiliriz. Bunları kendiniz ifade ediyor olmanız çok önemli, çocuk annesi ve babasının tepkilerini gördükten sonra rahatlıyor ve bununla ilgili duygularını ifade edebiliyor. Bu noktada çocukları rahatsız edici görüntülere maruz bırakmamalıyız, televizyondan ziyade telefondan çocukları rahatsız etmeyecek görüntü ve haberleri seçerek bilgileri çocuklara iletebilirler. Fakat çocuklarla bu konular üzerinden konuşulduktan sonra da eyleme geçilmesi gerekir. Çevre temizliği yapılabilinir, fidan bağışı olabilir, konu ile ilgili resim çizmek veya kitap okumak olabilir.


 

YORUMLAR

  • 0 Yorum